Detay
- Meslek
- webmaster
John Wick 3 : Parabellum
John Wick’in yorgun dönüşü…
Artık kendiliğinden kült bir seri olma yolunda giden ‘John Wick’ filmleri, asla özünden taviz vermese de, ara sıra ufak mekan değişiklikleri ve sonradan eklenen yan karakterlerle, tekrarlanandan ziyade gelişen, ilerleyen senaryolar üzerine kendini kurmaya çalışan yapımlar gibi duruyor. Fakat kabul etmek gerekir ki, inanılmaz yoğunlukta aksiyon barındıran ve nefes aldırmayan bir tempoda ilerleyen filmlerde, senaryoya belli bir derinlik eklemek, karakterler üzerine yoğunlaşmak ve hikayeye insani bir boyut katmak zordur. John Wick filmleri her ne kadar ilk sıraya görkemli çarpışma sahneleri göstermeyi koysa da ve bu görevi layığıyla bu üçüncü adımda da gerçekleştirse de bizce John Wick 3, hem karakterler bazında, hem de hikayenin gidişi bazında ilk iki bölüm seviyesine ulaşamıyor, hatta onların epey gerisinde kalıyor.
İlk iki bölümde kendisine meydan okuyan mafya örgütlerinin adeta kökünü kazıyan John Wick, bir zamanlar ait olduğu ‘Yüksek Masa’ komitesinin katı kurallarından birini çiğnemiştir: Wick baş düşmanlarından birini, içerisinde kişisel hesaplaşmanın katiyen yasak olduğu Hotel Continental’nin lobisinde öldürmüştür. Otelin yöneticisi Winston, Wick’in eski arkadaşı olduğu için ona kaçması için 24 saatlik bir müddet vermiştir ve Wick artık bütün ödül avcılarının hedefi haline gelmiştir. Bu arada ‘Yüksek Masa’nın (Şura desek daha doğru olur) genç ‘Yargıçlarından’ biri olan bir kadın, hem Wick’i öldürmek hem de zamanında ona yardım veya yataklık eden Yüksek Şura üyelerini cezalandırmak için bir operasyon başlatır. Wick hem canını kurtarmak, hem de ‘Yüksek Şura’nın planını bozmak için amansız bir mücadeleye başlar.
Üçüncü adımdan ziyade devam.
John Wick 3 filmini aslında bir üçlemenin son ayağı olarak değerlendirmek yeterli olmayabilir. Zira bu üçüncü ayağın hikayesi ikinci bölümün tam bittiği yerden başlıyor. Bu bölümdeki düşmanlar yeni gibi görünse de aslında John Wick 2’den arta kalan karakterler gibi duruyor. John Wick 1’in sonunda hikayenin bir şekilde toparlandığını ve mücadele edilen Rus mafyasının çökertildiğini göz önüne alırsak, bu üçüncü adım bir John Wick 3’ten ziyade John Wick 2’nin ikinci ‘Chapter’ı gibi görünüyor.
Filmin böyle bir ‘devam’ gibi düşünülmesine hiçbir itirazımız olamaz ancak sanki ilk bölümün başarısından sonra eklenen bu üçüncü bölüm biraz hikaye ve ilginç karakter kısırlığı çekiyor. İlk olarak ilk iki bölümün sonunda artık emekli olan başkarakter, geçmişindeki insanların onu zorlaması ve onun değer verdiği ender şeylere zarar vermesi yoluyla tekrar suç dünyasına getiriliyordu. Kaybettiği karısının emaneti olan köpeğinin öldürülmesi veya çok değer verdiği arabasının çalınması gibi motivasyon kaynaklarına artık ihtiyacı olmayan Wick bu sefer canını korumak için şiddetli çarpışmalara giriyor. Üstelik bazı zor durumlarda kendisine yardım etmesi için, zamanında ait olduğu ‘Yüksek Şura’daki eski bağlantılarını kullanıyor. Dolayısıyla sanki John Wick’in bu işe zorunluluktan değil de ‘bu maceranın tadını almak’ için girmiş olduğu hissine kapılıyoruz. Bizce bu zaten en baştan başkarakterin tereddütlerini, pişmanlıklarını, vicdan kırıntılarını kısaca insani yanlarını tamamen öteleyen ve onu biraz tek boyutlu bir kahraman haline getiren bir tutum ve bir karakter yaratma zaafı olarak göze çarpıyor.
John Wick’in yorgun dönüşü…
Artık kendiliğinden kült bir seri olma yolunda giden ‘John Wick’ filmleri, asla özünden taviz vermese de, ara sıra ufak mekan değişiklikleri ve sonradan eklenen yan karakterlerle, tekrarlanandan ziyade gelişen, ilerleyen senaryolar üzerine kendini kurmaya çalışan yapımlar gibi duruyor. Fakat kabul etmek gerekir ki, inanılmaz yoğunlukta aksiyon barındıran ve nefes aldırmayan bir tempoda ilerleyen filmlerde, senaryoya belli bir derinlik eklemek, karakterler üzerine yoğunlaşmak ve hikayeye insani bir boyut katmak zordur. John Wick filmleri her ne kadar ilk sıraya görkemli çarpışma sahneleri göstermeyi koysa da ve bu görevi layığıyla bu üçüncü adımda da gerçekleştirse de bizce John Wick 3, hem karakterler bazında, hem de hikayenin gidişi bazında ilk iki bölüm seviyesine ulaşamıyor, hatta onların epey gerisinde kalıyor.
İlk iki bölümde kendisine meydan okuyan mafya örgütlerinin adeta kökünü kazıyan John Wick, bir zamanlar ait olduğu ‘Yüksek Masa’ komitesinin katı kurallarından birini çiğnemiştir: Wick baş düşmanlarından birini, içerisinde kişisel hesaplaşmanın katiyen yasak olduğu Hotel Continental’nin lobisinde öldürmüştür. Otelin yöneticisi Winston, Wick’in eski arkadaşı olduğu için ona kaçması için 24 saatlik bir müddet vermiştir ve Wick artık bütün ödül avcılarının hedefi haline gelmiştir. Bu arada ‘Yüksek Masa’nın (Şura desek daha doğru olur) genç ‘Yargıçlarından’ biri olan bir kadın, hem Wick’i öldürmek hem de zamanında ona yardım veya yataklık eden Yüksek Şura üyelerini cezalandırmak için bir operasyon başlatır. Wick hem canını kurtarmak, hem de ‘Yüksek Şura’nın planını bozmak için amansız bir mücadeleye başlar.
Üçüncü adımdan ziyade devam.
John Wick 3 filmini aslında bir üçlemenin son ayağı olarak değerlendirmek yeterli olmayabilir. Zira bu üçüncü ayağın hikayesi ikinci bölümün tam bittiği yerden başlıyor. Bu bölümdeki düşmanlar yeni gibi görünse de aslında John Wick 2’den arta kalan karakterler gibi duruyor. John Wick 1’in sonunda hikayenin bir şekilde toparlandığını ve mücadele edilen Rus mafyasının çökertildiğini göz önüne alırsak, bu üçüncü adım bir John Wick 3’ten ziyade John Wick 2’nin ikinci ‘Chapter’ı gibi görünüyor.
Filmin böyle bir ‘devam’ gibi düşünülmesine hiçbir itirazımız olamaz ancak sanki ilk bölümün başarısından sonra eklenen bu üçüncü bölüm biraz hikaye ve ilginç karakter kısırlığı çekiyor. İlk olarak ilk iki bölümün sonunda artık emekli olan başkarakter, geçmişindeki insanların onu zorlaması ve onun değer verdiği ender şeylere zarar vermesi yoluyla tekrar suç dünyasına getiriliyordu. Kaybettiği karısının emaneti olan köpeğinin öldürülmesi veya çok değer verdiği arabasının çalınması gibi motivasyon kaynaklarına artık ihtiyacı olmayan Wick bu sefer canını korumak için şiddetli çarpışmalara giriyor. Üstelik bazı zor durumlarda kendisine yardım etmesi için, zamanında ait olduğu ‘Yüksek Şura’daki eski bağlantılarını kullanıyor. Dolayısıyla sanki John Wick’in bu işe zorunluluktan değil de ‘bu maceranın tadını almak’ için girmiş olduğu hissine kapılıyoruz. Bizce bu zaten en baştan başkarakterin tereddütlerini, pişmanlıklarını, vicdan kırıntılarını kısaca insani yanlarını tamamen öteleyen ve onu biraz tek boyutlu bir kahraman haline getiren bir tutum ve bir karakter yaratma zaafı olarak göze çarpıyor.