- Ad
- ZEKİ
- Soyad
- AYGÜN
- Katılım
- 18 Ocak 2019
- Konum
- Yalova
- Konular
- 777
- Mesajlar
- 2,932
- Ticaret - 0%
- Meslek
- Webmaster & SEO
Detay
- Meslek
- Webmaster & SEO
- Tecrübe
- 12 Yıl
- Uzmanlık alanları
- Web tasarım, PHP, SEO, Seslendirme, Video montaj
- İş referanslarım
- youtube.com/channel/UC0EKnd0EWBefw9Wrqw_wrAA
- Üyelik tipi
-
- Bireysel
- Hesap
-
ZEKİ AYGÜN
HESAP NO; 1237-0056746
ŞUBE: DOSAB BURSA
İBAN: TR69 0004 6012 3788 8000 0567 46
- Hesap
-
ZEKİ AYGÜN
HESAP NO: 497-6640783
ŞUBE: GEMLİK
İBAN: TR60 0006 2000 4970 0006 6407 83
- Photoshop
-
- Orta düzey50%
- İllüstratör
-
- Başlangıç düzeyi30%
- UI / UX tasarım
-
- İleri düzey90%
- PHP
-
- Orta düzey50%
- CSS3
-
- İleri düzey90%
- JavaScript
-
- Orta düzey50%
Nasıl Hedef Belirlenir?
Eğer bir site veya blog sahibiyseniz sitenizi yükseltmek için bazı hedefler belirlemeniz gerekir. Genelde çoğu amatör webmaster'ın ilk hedefi sitelerini arama motorlarında yükseltmek olur. Henüz sitenin zengin bir içeriği yokken google'da yükseltmeye çalışırlar. Aslında yapılması gereken şey ise bunun tam tersidir.
Sitenizi arama motorlarına tanıtmadan önce zengin ve özgün bir içerik oluşturun. Siteniz henüz boşken kesinlikle google'a tanıtmamalısınız. İlk amacınız sitenizi zengin, çekici ve oyalayıcı yapmak olmalı.
Uzun vadeli amacınız için koyacağınız hedefleri belirlerken piyasadaki rakiplerinizi de kesinlikle unutmamalısınız. Benzer konuları işleyen sitelerde değinilmiş olan, ancak sizin sitenizde henüz bahsedilmeyen tüm içerikleri not edin. Aynı şekilde, rakip sitelerde olmayan özellikleri de not alın. Sonradan gelen bir sitenin/şirketin/oluşumun rakiplerine yetişmesi ve onları geçmesi ancak, ziyaretçilerine kendini tercih etmesiyle mümkün olur. Halihazırda varolan benzer bir siteyi kullanan birinin sizin sitenize geçiş yapmasıysa ancak rakibinizdeki eksiklikleri ön plana çıkartmanızla mümkündür.
Örnek verelim:
Google+ ın hızlı yükselişinin en önemli sebeplerinden biri, Facebook'daki arkadaşlık sisteminin karmaşıklığını ve kullanışsızlığını görmesi ve kendi sistemini "çevreler" adındaki basit ve kullanışlı bir arayüzle sunmasıdır.
Facebook sahte hesaplar, gizlilik sorunları ve kötü niyetli uygulamalar ile boğuşurken, google+ kullanıcılara sunduğu yenilikler ve sade tasarım sayesinde bünyesine günde 620.000 yeni kişi katıyor.
Rakiplerinizle aranızdaki eksiklikleri kapatıp, rakibinizin düştüğü hatalara düşmeden sitenizi tamamladığınızda, yapmanız gereken 3 önemli şey kalıyor. İlki, eşit aralıklarla yazı paylaşmak. Yani yazı paylaşma aralıklarınız şu şekilde olmamalı:
1.gün 1 yazı.
6 gün sonra 4 yazı
2 gün sonra 1 yazı
20 gün sonra 8 yazı
Demek istediğim, kesinlikle düzenli aralıklarla yazmanız gerektiği. günde 4 yazı da yazabilirsiniz, 2 haftada bir yazı da yazabilirsiniz. Önemli olan düzgün aralıklarla yazmanız.
Tüm bunları hallettikten sonra ise geriye iki şey kalıyor: Bunlardan biri SEO çalışmaları -ki önümüzdeki aylarda bunun pek önemi kalacağını sanmıyorum- ikincisi ise rakibinizde olmayan, sitenizde olmadan önce kimsenin eksikliğini hissetmediği, ancak sitenize koyduğunuzda herkesin aramaya başlayacağı özellikler eklemek. Bu, hiç bir eksiği olmayan rakiplerinizi bile "eksik" bir duruma düşürmenin en güzel yoludur.
İyi Bir Ana Sayfa Nasıl Olmalı?
Ana sayfalarda nelere dikkat etmeliyiz? Neler bulunmalı, neler bulunmamalı? Neyi, ne kadar ön plana çıkarmalıyız? Bu yazıda, bu gibi sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Ana sayfa, genelde bir sitenin domain’ini yazdığımızda karşımıza gelen sayfadır. Ana sayfaların, sitenin tüm içeriği hakkındaki bilgiyi, başarılı bir şekilde yansıtması beklenir.
Ana sayfaya “karşılama ekranı” mantığıyla yaklaşmak yanlıştır. Çoğu zaman sitenize diğer sayfalardan giriş yapılır. Site içeriği ziyaretçinin ilgisini çeker veya ziyaretçide merak uyandırırsa, sitenizin ana sayfasını ziyaret edebilir. Önceki sayfada ilgisini çeken temayı ana sayfada da işleyebildiyseniz, sitenizi takip etmeye karar verir. İşte bu nedenle ilk kuralımız şu olmalı:
“Ana sayfaların, sitenin tüm içeriği hakkındaki bilgiyi, başarılı bir şekilde yansıtması beklenir.”
İçerik Yığmak
Yukarıda belirttiğim ‘ilk kural’a istinaden, çoğu websitenin ana sayfası içerik yığınına dönmüş durumda. “sitenin tüm içeriği hakkındaki bilgiyi” ana sayfaya yansıtma işini başarıyla gerçekleştirdikleri söylenemez.
Özellikle teknoloji portalları, çoğu haber sitesi ve oyun siteleri, hatta pinterest gibi birkaç sosyal ağ, ana sayfaya içerik yığma hatasına düşüyor. Evet, ana sayfanıza son haberleri veya yayınları yerleştirmek elbette ki çok yararlıdır. Ancak bunun yolu içerikleri gelişigüzel yığmak değil.
Bugün bir haber sitesine girip de ana sayfadaki herhangi 3-4 haber için “Bu haberlerden en son hangisi yayınlandı?” sorunuza cevap almanız pek mümkün değil. Haber sitenize “istikrarlı takipçiler” çekmek istiyorsanız, onlara gündemi ve yeni yayınları takip etme fırsatı vermelisiniz. Adı üzerine, “takipçi”! Yani sitenizi takip etmekte olan kişi. Bu kişi hem ilgilendiği yayınlara bir bakışta ulaşabilmeli, hem de hangisinin en güncel olduğunu anlayabilmeli.
Her gün çokça içerik üreten bu tür sitelerin ana sayfalarındaki yayın listelerinin başlıkları “En Çok Okunanlar”, “Diğer Yayınlar”, “En Çok Yorum Yapılanlar” veya “Editörün Seçtikleri” olmamalı. “En Son Yayınlananlar” olmalı. Veya hiç değilse cookie kullanılarak kullanıcıya ana sayfada görmek istediği konular seçtirilmeli. Google News misali.
Bunlardan yola çıkarak ikinci kuralımızı belirlemek zor olmamalı:
“Takipçi istiyorsanız, içeriği ana sayfaya gelişigüzel yığmayın ve son yayınları belirtin.”
Bu kuralın geçerliliğini ise facebook, twitter gibi platformlardaki “akış” mantığından anlayabiliriz. Facebook ana sayfanızda 3 sütun halinde, son bir aydır arkadaşlarınızın paylaştıkları, zaman sıralaması olmadan yığılsa, işlevsel olmazdı değil mi? Bu kural sadece platformlarda geçerli değil. Blog mantığını bu kadar yayılmasına da çok katkısı olmuş bir mesele bu. Blogunuzu “takip edenler”, “bakalım yeni ne var” düşüncesiyle giriş yapar. Karşılarında en yeni yayını görmelerinden daha mantıklı ne olabilir?
E-posta gelen kutunuzda 2 sütun halinde, mailler zamandan bağımsız sıralansaydı veya yanlarında zamanları yazmasaydı, kullanmaya devam eder miydiniz?
Bir mobilya mağazası bile web sitesinde “En Çok Satanlar”ı değil, “En Yeni Ürünleri” ön plana çıkarmalı. Zaten çok satan bir ürünü revaçta tutup, yeni ürünlerine satılma fırsatı sunmamak ne kadar iyi sonuç verebilir ki?
İnternet uzunca bir süre, “daha yeni” olanın arandığı yer olarak kalacak. Ana sayfanızı hazırlarken buna dikkat etmenizde yarar var.
Menüler ve Arama İşlevi
Menüler, internet sitelerinin vazgeçilmezleri. Mi acaba?
Elbette ki yayınlarınıza ulaşmak için menüleri kullanmak isteyecek kullanıcılar çoktur. Ancak menüleri ön plana çıkartıp, arama işlevini geri planda tutmanız, kendi bindiğiniz dalı kesmek olacaktır!
Neden mi? Çünkü: Menüler ile Site İçi Arama’nın arasındaki fark, Dizinler ile Arama Motorları arasındaki farka fazlasıyla benziyor. Neden bir “Moda Sitesi” aradığınızda dmoz.org’daki menülerden “moda” kategorisine girip bir site seçmiyorsunuz da, Google’da “Moda” yazıp aratıyorsunuz? İşte bu soruya vereceğiniz cevap, sitenizde neden arama motorunu ön plana çıkarmanız gerektiğinin cevabıdır.
Arama işlevinin, menülere kıyasla çok büyük bir avantajı vardır, daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim. Menülerinizin tıklanma istatistiklerine veya sayfalarınızın popülerliğine bakarak tek bir şeyi öğrenebilirsiniz:
Ziyaretçi sitenizde neleri buluyor?
Oysa kullanıcıları menülere değil aramaya teşvik ederseniz, şu sorunun cevabını da öğrenebilirsiniz:
Ziyaretçiler sitenizde neleri arıyor, neleri bulamıyor?
Bu düşünebileceğinizden çok daha büyük bir avantaj. Elde edeceğiniz bu veriler ne işe yarayacak biliyor musunuz?
Genelde webmasterlar veya site çalışanları içeriğin oluşmasını sağlar. Ardından bu içeriğe uygun anahtar kelimeleri bulup o anahtar kelimelerde, Arama Motorlarında yükselmeye çalışır. Bu şekilde, “sitede bulunan içeriği arayan kitlenin, siteyi ziyaret etmesi” amaçlanır. Arama işlevinden edineceğiniz veriler ile bunun tam tersini gerçekleştirebilirsiniz: “siteyi ziyaret eden kitlenin, aradığı içeriği sitede bulması ”.
Örneğin, her ay, sitenize gelenlerin %20si “Facebook timeline kaldırmak” şeklinde arama yapıyorsa, “Facebook’da Timeline’ı Kaldırmak Mümkün Mü?” adlı bir yayın paylaşmalısınız. Böylece, daha önce aradığını bulamayan %20lik kesim artık sitenizde aradığını bulacaktır. Bu da, %20lik bir kesimi bir anda “potansiyel takipçi” yapmak anlamına geliyor. Bu, sitenizin tepesine, sağına ve soluna 20 menü elemanı koyarak sağlayabileceğiniz bir şey değil.
Kural beş:
Ana sayfada menüler kadar, Arama’yı da ön plana çıkarın. Arama istatistiklerini edinip, çok aranılan ama bulunamayan içerikleri sitenize ekleyebilirsiniz.
Günün, Haftanın “şey”i
Ana sayfanız, aynı zamanda site içeriğinize açılan bir kapıdır. Eğer site içeriğinizin takip edilmesini istiyorsanız, ana sayfanızı takip edilir kılmanız işinizi çok kolaylaştıracaktır.
Ana sayfanızın takip edilmesi için yapacaklarınız sitenizle doğrudan ilgili olmayabilir. Hatta hiç ilgisi de olmayabilir. Önemli olan, ana sayfanızı düzenli olarak takip etmeleri için, ziyaretçilerinize herhangi bir sebep vermek.
Bunun en kolay yolu da, ana sayfada şu tür başlığı olan bir pano oluşturmak:
-Haftanın Fırsatı
-Günün Yorumcusu
-Haftanın blogu (blog sahiplerine sitenizi takip ettirmek için)
-Günün şirini (hayvanseverlere veya genç kızlara yönelik bir sitede her gün şirin bir köpek veya kedi resmi gösterilebilir)
Ve benzeri… Bu tür pek çok pano başlığı bulabilirsiniz. Normalde önceden içeriği hazırlayıp günden güne ana sayfada döndürecek bir script yazmayacaksanız, “Günün x’i” şeklindeki bir başlığı güncel tutmak için her gün siteyi düzenlemeniz gerekecektir.
Ancak bu konuda çok başarılı bulduğum bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum:
Give Away Of The Day adlı proje sayesinde, ister iframe, ister resim formatında, sitenizde her gün ücretli bir yazılımı bedava olarak kullanıcılarınıza sunabiliyorsunuz. Kendiliğinden güncelleneceği için, takip etmenize de gerek yok! Ama baştan uyarayım, bir süre sonra siz de bu ücretsiz programları merak edip, kendinizi kendi ana sayfanızın takipçisi olmuş şekilde bulabilirsiniz.
Her neyse, böylece, son kuralımızı da belirlemiş olduk:
"Haftanın/Günün x'i" formatında bir köşe oluşturun.
İşlevsel ve güçlü bir ana sayfa tasarımı için, bu dört kuralın yeterli olacağı görüşündeyim. Ancak bir konu daha var ki, pek çok webmaster'ın kafasını karıştırabilir:
Reklam Yerleşimi
Son olarak bu konuya da değinmeliyim. Ana sayfada ideal reklam alanı sayısı benim için 5'tir. Adsense gibi tıklama başı ücret veren 3 reklam alanını, ana sayfanın mümkün olduğunca yukarısına koymalısınız. Ama asla en yukarıda olmamalı!
Sayfanın en yukarısına hiçbir şey koymadan reklam yerleştirirseniz, reklamın tıklanma oranı yerlerde sürünecektir. Bu ilginç tespiti Reklam Körlüğü kategorisinde ele almak gerek. O da başka bir yazının konusu.
Ana sayfanızda yan menü kullanmanızı tavsiye etmiyorum. Bunun yerine sayfayı 3 veya 4 sütun haline getirin. Bu yolla, reklamlarınızın yerleşimini kolaylaştırmakla kalmaz, daha fazla içeriği ve reklamı iç içe sunmuş olursunuz.
İntro / Giriş Ekranı Mantığı
İlk olarak intro, web sitesine giriş yapan ziyaretçiler için hazırlanmış bir karşılama ekranı/karşılama sayfasıdır. İntronun sayfası index.php, index.html, default.asp gibi, kod sistemine göre değişiklik gösterebilir.
Bu yazıda, bir siteye intro eklemenin yararlı olup olmayacağından bahsedeceğim. Bir siteye intro ekleyen birinin birkaç farklı hedefi olabilir.
İntrolar genelde güzel bir ilk izlenim yaratmak veya site hakkında açıklayıcı bir metin sunmak için kullanılır. Bunun dışında,bazı sitelerde "Bu site yapım aşamasındadır" gibi uyarılar görebilirsiniz. Ancak bunları da intro olarak nitelendirmek doğru olur mu bilemiyorum.
İntroların dezavantajlarının başında, ziyaretçiyi kaçırma ihtimali vardır. Eğer sitenin sırf tam adresinde değil, ilk açılan herhangi bir sayfasında görünen bir intro tasarladıysanız, ziyaretçi aradığı şeyin sitenizde olmadığını düşünüp hemen sitenizi kapatabilir. Demek istediğim, "iguanaların sosyokültürel yapımız üzerindeki etkileri"ni araştıran biri, muhtemelen bir arama motorunda bunu aratır ve çıkan ilk 8-9 sayfayı yan yana açar. Ardından bu sayfalara önce hızlı hızlı gözatıp, alakasız görünenleri kapatır. Eğer site içeriğinizin geniş bir yelpazesi varsa muhtemelen intronuzda "iguanaların sosyokültürel yapımız üzerindeki etkileri"ne değinmemişsinizdir. Bu nedenle ziyaretçi sayfanıza girer girmez, sitenizin alakasız olduğunu düşünüp sayfayı kapatır.
İntroların bir başka önemli dezavantajı, çoğu intronun sadece sitenin açılış sayfasında çıkmasıdır. İnternette uzunca bir süredir işler arama motorları vasıtasıyla işliyor. Çoğu kişi sitelere anasayfalarından değil, diğer bir sayfasından giriş yapıyor. Yani ziyaretçi sitenin bir sayfasını google vasıtasıyla açıyor, sitede biraz dolaştıktan sonra belki anasayfaya da bakıyor. Sitenin yarısını dolaştıktan sonra karşımıza çıkan bir hoşgeldiniz" sayfası da pek yararlı olmuyor tabii.
Bunların dışında başarısız bir intronun her daim ziyaretçi kaybettireceğini söylemekte de yarar var. Eğer sitenizin tekil hiti yeterince yüksekse, ancak sitede geçirilen süreyi arttırma derdindeyseniz, başarılı bir intro ile ilk izlenimi arttırmayı deneyebilirsiniz. Ancak yine de herkesin beğenisinin aynı olmayacağını unutmayın.
Bir de özel günler için hazırlanan introlar vardır. Bu tür introlarda amaç siteyi tanıtmak veya ziyaretçiyi etkilemek değil,sadece özel günü kutlamaktır.
Benim şahsi fikrimi sorarsanız, intro eklemek ne profesyonelce bir hareket, ne de yararlı bir girişim. Fan forumları hariç hiç bir site sahibine intro kullanımını önermiyorum.
Benzer konular
- Cevaplar
- 2
- Görüntüleme
- 1K
- Cevaplar
- 0
- Görüntüleme
- 927